Lal Fener
Suskun tahta kapı
Dilini unutmuş eşikte
Eşikte belleği ağaç
Lal bir fener gibi
Kullanıyorum aklımı bugünlerde
Bir düğün alayından arta kalmış gelinin
Dizbağları çözülüvermiş de eşiğimde
Saklarken korku dolu gözlerini
Vuruvermiş ışıklarım
Ölüm sinmiş yüzüne
Kıvrılıp kalıvermişti öylece
Nereye kapandığı artık unutulmuş kapıyı açarken
Yağmur gibi yağmıştı da kurşunlar
Çarpıvermişti ışıklarım
Devletin kendisinden çok aradığı
Gencecik ve masmavi gölgesine
Sanki sonsuz bir alevle alazlandım
Titredi içimde köz
Kuru ve kavruk fitil
Çoktan belleğimden silinmiş gün ışığını
Çoktan unuttuğum mavi bir gök gibi
Teninde taşıdığını görünce
Sanki gündüz göğü inmiş
Bir hale gibi ışıklarım içimde
Binlerce ayak ve gövde sustu
Bir ten gördü işte
Bir geçmiş ölüvermişti eşiğimde
Nihat Ateş