saatler, akıntıda istenç yükü

 

ileri bir tansık düşlüyorum

tam da “karuş maruş”lara inat

o alevler bedenimdeydi, korkunçtu!

 

cellat yüzlü o panayır yerinde

belleğe inat süreğen bir başkaldırış

ve kimsenin basmadığı o kül tabanlar

 

beni kollarımdan sündürdü rüzgâr

limanın öte tarafına doğru, kayalıkların

tüm sivriliğinde kan kokusu yükseliyordu

 

ve o denizciye yolunu gösteren ucube

kendi gibi; sünepe, ayyaş ama yanında

sabır, ilikleriyle dokuduğu avcı ağlar

 

yaralıyım, korkunç bulanık bulutlar,

kayıbım, ısırıklarıyla rüzgarın paramparça

imdi, kardeşlik mi?: yok, sonsuza ağar..

 

‘mavri mira’, ihanet içindeyiz!

yaşam o denli keskin, kılıcını yarı beline

indirirken, yazık ettik: ‘an’a ve analara.

 

kayıp kuş kentin mağaralarında buldum

ufuk daraldı, titrek deniz yanı başımda

karanlık ininde uyukladım, sabaha karşı

 

‘göçmen kaçakçılar’dı: umut ve hasret

devinimle baş başa, motorlar sustu

yunan adası kucak açmıştı, mahpusluklarına

 

mahkemeye neyi anlatacak, kimi savunacak,

kime diyesiydi? göçmen… kaçak… suç…

giyotin boğazına değdi, söz bitti!

 

nereden başlasan yarımdı her şey; o beden

yanarkendi, rüzgâr savurmuştu, mağaradan

sızan günün ilk saatleriydi. titriyordu deniz,

ağaç karanlığına devirmişti mağaranın ağzına.

bulutlarla kardeş bir dünya akıntıya kapılıp

gözlerden yanaklara asılı kalmıştı, öğleyin

bitmiş, akşam davulları inliyordu…

 

Kaan Turhan

31-12-2014
Facebook
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210447
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.