Kemal, Karl ve Celalettin Bugünü Konuşuyor / 9 Mayıs'tan başlayarak İnsan BU sayfalarında günlük resimli roman yayımlamaya başlıyoruz. Adı böyle ve adından da anlaşılacağı gibi ölmüş tarihi büyüklerimiz bugünü, bugünün olaylarını, sorunlarını konuşacak, tartışacak. Konuşmaya başka karakterler
İbni Ömer hazretleri buyuruyor ki, başlıca kıyâmet alâmetleri şöyledir: Âlimler ilmi, para karşılığı öğretir; akrabalık münâsebetleri kopar; ana-babaya isyân edilir; iyiler azalır; dünya menfaati için
Tüm din büyüklerinin üstünde durduğu kıyamet alametleri bu kadar açık şekilde ortaya çıkmışken, gaflet içindeki insanlığın güya dindar kesimleri bile o alametleri cinsellikte, kadın bedeninde, orada burada arıyordu. Aklı
İşte bir başkası. Bu resmi birbirine “kıyamet alameti” diye gönderen kafalar, İbni Ömer’in bahsettiği işaretlere niye hiç kafayı takmıyordu; paragözlüğün dindarlığı boğduğunu, dinin çıkara alet edildiğini, ahlakın
Tam “Kıyamet Alametleri”nden bahsederken bu ne şimdi! Durun bakalım… Evet, bu Türkiye Başbakanı’nın 2004 yılında New-York St. John’s Üniversitesi’nde yaptığı konuşma. Kendisine Katolikler adına takdim edilen ödülü aldıktan sonra
Gerçi elli kadına bir erkek düşecek olması da bir kıyamet alameti, fakat bu şekilde değil. Bir kere burada yüzler gülüyor. Gerçek kıyamet durumunda yüzler gülemeyecek. Üstelik
Ahali, işte önceki resimlerde gösterdiğimiz saçma sapan kıyamet alametleriyle meşgul oladursun, kutsal kitaplarda sözü edilen o lanetli dumanın, o gerçek işaretin ilk tezahürleri Ortadoğu’da,
Bazen de böyle görünüyordu. Ne denli uğursuz, ne denli lanetli bir bulutlanma… zaten izliyorsunuz, ayrıca açıklamaya gerek yok sanırım. Kainatın hakimince yaptırılan çözümlemede bu meşum dumanın maddeden çok
Tekbir getirerek, esir aldıkları insanların kafalarını kesen birtakım kalabalık çeteler türemişti ki, bunlar bölgedeki birkaç devletçe de destekleniyordu. Din adına katliam yapan, özellikle de dindarları öldüren sapıtmış ruhlar
Yine de, büyük yolsuzluk davalarından tahliye edilenleri tekbir getirerek kutlamak yeni bir şeydi. Aynı davadan muzdarip olan Başbakan’a destek veren birçok Müslüman da, ülkenin değişik yerlerinde tekbir getirerek
Geçen asırda Beşiktaş’ta Rıza isminde bir futbolcu vardı. Sağdan yavaş adımlarla koşar, çok basit (muz) bir orta yapar, Metin-Ali-Feyyaz’dan biri vurur, daima gol olurdu. Rakipler bunu ezbere bildikleri
İktidar partisi ne melanet çıkmışsa muhakkak bir düşman yaratıp suçu ona atmayı iyi beceriyordu. Başkanları, ne söylese inanacak büyük bir kitle oluşturmuştu, daha doğrusu ne söylese gerçekte inanmasalar
İp “göktekiler” için bir noktadan sonra koptu. Ülke üstündeki yalan bulutu iyice belirginleşince. İktidar partisinin mitingine katılan mütedeyyin bir kadın milyonların gözü önünde Başbakan için “onun g..nün kılı oluruk” dediğinde…
O saat ülkenin gelmiş geçmiş en büyük lideri Atatürk’ün ahiret öncesinde sorguya alınmasına hükmedildi. İki melek bu sorgu sualle görevlendirildi. Neydi bu kıyamet alametlerinin müsebbibi? Kimdi baş suçlu? Anlatı
1. Melek: Ülkede ne kadar iyi şey olmuşsa sizden biliniyor. O halde kötü şeylerden de ilk siz sorumlusunuz. Türkiye’de dinciliğin bu derece güçlenip yozlaşmasından siz sorumluymuşsunuz. Madem dine
1. Melek: Fakat bir şeyler yaptınız. Diyanet işlerini kurdunuz, yasalar, ilahiyat öğrenimi falan. Sonuç ne? Bu canavarı siz yarattınız!
Atatürk: Memlekette öyle cehalet vardı ki, okuma yazma bilen 20
Atatürk: Bunlar var ya bunlar… İkisi de benim sayemde varlar.. Gerçi o da benim ayıbım. Biri benim adımı kullandı başa geçti, öbürü bana olan düşmanlığı kullandı. İkisi de
1. Melek: Ülkenizin Başbakanı şimdi de maden katliamı mağdurlarına saldırmış, hem de yüzlerce koruma eşliğinde bizzat, kendisi.. sille, tokat... "Kaçma İsrail dölü" diye bağırmış!
Atatürk: Beni daha fazla ezmeyiniz efendim! Bu
Atatürk: O zaman teolojik konuşalım. Soma'da yanan milletimin ruhuydu. Seçim kazanmak için dağıtılan bedava kömürlerle yanan milletimin ruhu. Yiyecek yardımı yaptılar seçim kazanmak için. Milletim kendi etlerini yiyordu.
1. Melek: Demek ki olay çok boyutluymuş. Maneviyatın alet edildiği, maddiyatın kullanıldığı bir korkunç kargaşa. Para da işin içinde, iman da, imansızlık da. Namus ihtiyacı da orada, namussuzluk
1. Melek: Halife olabilirdiniz mesela!.. O yetkiyle hem halkı daha iyi idare eder, hem de dindarları doğru yola sokabilirdiniz.
Kemal: Yapma çocuğum.. Bir halife olarak nasıl salıncakta sallanırdım o
2. Melek: Açık ve özgür seçimlerden hazzetmediğiniz ortada. Zaten size boşuna diktatör demiyorlar.
Kemal: Rakibim Churchill'in niye ikide bir V işareti yaptığını biliyorsunuz herhalde. Önünde hep Şeytan dururmuş. Tabii,
2. Melek: Bu sizin yasakçı, totaliter tutumunuz için mazeret olamaz!
Kemal: Ülke savaştan çıktığında aklınızın alamayacağı bir sefillik içindeydik. Her bakımdan.. ama her bakımdan.. Bugünün liberalleri o ortamda değil
2. Melek: Fakat her şeye haddinden fazla sert müdahale ettiniz? Fazla yasakçıydınız. Biraz oluruna bıraksaydınız daha kötüsü olmazdı, iyisi olurdu.
Kemal: Ben bir Gandhi değilim. Burası da Hindistan
Kemal: Ama ben asker adamım. Benim ailem yoktu, olmamıştır. Benim ailem kışlaydı, bütün memleket benim kışlamdı. Benim anladığım mücadele buydu. Dişe diş mücadele. Cesarete dayanan kurnaz siyaset. Sonra
2. Melek: Bu kendini aklamaya çalışan birçok diktatörün savunusu. “Yani aslında tam öyle yapmak istememiştim. Çevrem kötüydü!” Madem iyi, nitelikli kadro sıkıntısı çekiyordunuz, onca sosyalisti niye ezdiniz? Daha
Kemal: Güç bela bir denge yakalamıştık, düşmana karşı direniş için zor bela bir birlik sağlamıştık. Yine de her şey pamuk ipliğine bağlıydı. Bolşevik cereyan çok güçlü esmeye başlamıştı
1. Melek: Emrinizin sonucunu duyunca ne yaptınız?
Kemal: Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Açık konuşmak lazım, duygusal bir adam değilimdir hiç. Öldüler, falan onun için fazla üzülmem kimse için.
Kemal: Doğru. Ne sosyalistlere ısınabildim, ne sosyalizme. Kağıt üstünde çok güzel bir dava. Zaman zaman meyletmedim değil. Ama hayal… Bunu nasıl anladım derseniz, sosyalistlere bakarak. Bu kadar birbirini
1. Melek: Daha sonra iç savaş bitti. Güçlü sayılabilecek bir devlet kurdular. Bir uygarlık…
Kemal: Tamam, diyeceğim şey yok. Biraz işbirliği yaptık zaten. Ama yine de orada batıyla karşılaştırdığımda
2. Melek: Suphi olayındaki gibi…
Kemal: Evet, Suphi olayındaki gibi. Suphi olayından dolayı ben kendimi suçlarım da, onlar kendilerini hiç suçlamazlar mı canım? Bir günde sildiler adamı, adını bile
1. Melek: Bu siyasi liderlerden korkulur. Konuşmasına fırsat verirsen bizi bile ikna edebilir. Bu böyle olmayacak.
2. Melek: Evet, zaten Araf’ta bile saflaşmış bunlar. Karşı taraftan birini çağıralım, bilirkişi
1. Melek: Sizin seçme şansınız bulunmuyor paşam!
Kemal: Peki, ne yapalım, öyle diyorsanız öyledir. Fakat hiç değilse onu da sorgulayın burada. Veya ben birkaç soru sorabileyim.
1. Melek: Endişelenmeyin paşam!
Kemal: Sanki kapıda bekliyordunuz da, çağrılmaya hazırdınız. Bu ne çabukluk üstadım!
Karl: Hiç de sandığınız kadar heveskar değilim paşam, benim derdim bana yeter.
1. Melek: Sorumuza cevap veriniz beyefendi!
Karl: Vereyim.