İmralı’daki zatın kimlerle neler görüştüğü, karşılıklı ne sözler verildiği tamamen meçhul. Kandil’deki şahısların da ABD ile neler görüştüğü, karşılıklı ne sözler verildiği bilinmiyor. Selahattin Demirtaş’ın bunlardan ne kadar haberdar olduğu, “liderliğinin” kimlerin iki dudağı arasına sıkıştığını da kimse
Heladan hane, insandan nane olmaz.
Hani sağımıza bakıyoruz, solumuza bakıyoruz, konuşmaları izliyoruz, tartışanlara kulak veriyoruz. Salaklık haddi aşmış, karaktersizlik bentleri patlatmış. Bir cümleyi bile anlayamıyorlar, tek tümceyi bile dürüstçe yorumlayamıyorlar. Bu insanlar iki romandan hangisi iyi, iki
Leman Dergisi'nin kapağına koyarak suçladığı adamı bulduk ve konuştuk. Önce bu zalimce saldırıyı içtenlikle kınadığımızı belirtelim, sonra söz konusu beyefendinin bize neler söylediğini paylaşalım:
İşte, adının açıklanmasını istemeyen mağdurun ifadesinden bazı satır başları:
"Ben entelektüel bir insanım.
Platon: Gerçek lig, “ide”ler dünyasında oynanıyor. Burada seyrettiklerimiz onun ekranlardaki kötü yansımalarıdır.
Aristo: Bu futbol kurallarında mantık varsa ben Aristo değilim. Eğer ben Aristo’ysam futbol aşırılıktır.
Epiktetos: Takımı, taraftarı düzelteceğim diye boşuna uğraşmayın, düzelmezler. Herkes sadece kendini
[Sesonline] Ağustos 2008 / 300 akademisyen, hukukçu, hak ve özgürlük savunucusu, sanatçı ve medya mensupları özgür bir ülkede yaşamak isteyen herkesi Ergenekon Davası'nın takipçisi olmaya çağırdı. Aydınlar açıklamalarında; "Ergenekon İddianamesi ahtapotun kollarından birini yakalamıştır. Ancak,
Bu öyküyü yazmaya kırk bir kere karar verdim, kırk kez vazgeçtim.
Salt kişisel bir deneyim gibi mi algılanırdı? Geçmişe özlem olarak mı? Kendi öznel duygularını yüceltme mi sayılırdı? Eskiyi yeninin önüne koyma mı? Böyle kabul edenler veya
1. Melek: Evet Fikri bey. Toplumsal çözüm yolları konusundaki görüşünüzü çok kısaca bağlayınız.
T. Fikri: Üç yol var demiştim, üç çözüm. Ama bunu insanların büyük çoğunluğu için aşırı netleştirme
1. Melek: Artık oturumu bağlayacaktım, ama merak ettim. Sizinkiler bu seçimde Erdoğan'ı mı destekleyecek son gelişmeler ışığında?
Kemal: Bizimkilerin, dedim ya, çoğu 30'lu yıllarımın takipçisidir, iktidarda bulunduğum rahat
2. Melek: Fikri bey sonucuna varmadan önce güncel bir tartışmaya girmek kaçınılmaz oldu. Buradakilerin görüşlerini almak önemli. Cumhurbaşkanlığı seçiminde "çatı aday" Ekmeleddin bey hakkında neler düşünüyorsunuz acaba? Kemal
Celalettin: Güzel dersin Nazım Usta, bunlar çok güzel idealler kıymetli ozanım, fakat hayal şeyler. Değerli Şeyhim, sizin yaptıklarınız da öyle. Bu insan denen tür et yiyor et, beslediği
Nazım Hikmet: (Devamla) Yakınmak adetim değil. Madem sanatta kokuşma yaşanıyor, madem yazar dünyası kokuyor, bu kokuşmayı iyice burunlara sokan karşı eserler verirdim. Ortaya karışık piyasa işi şeyler beklesinler
1. Melek: Bu durumda sorguyu genişletelim. Ülkenin halini bir de Nazım Hikmet’ten dinlemekte yarar var. Bakalım Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük Marksisti neler diyecek… Çağıralım… Çağırdık bile.. Böyle
2. Melek: Neyse... Kemal bey, siz kimi konuşturacaksınız?
Kemal: Kılıçdaroğlu grubunda konuşuyor olsun. Uygun mudur?
2. Melek: İsabetli seçim. Buyurun...
Kılıçdaroğlu: Adam bir şey öğrenmiş "paralel yapı paralel yapı.."
Sunucu: Peki bir sosyalist, bir Marksist olarak, nasıl değerlendiriyorsunuz, ne şekilde çıkacağız işin içinden?
Sırrı Süreyya: Ben bir Marksist olarak.. Ne diyebilirim.. Tahayyül edeceksen.. Gerçekçi ol, imkansızı iste demiş
Karl: Nasıl olsa kimi yeğlesem bir araba küfür yiyeceğim. Beni tam temsil edecek hiçbir kitlesel lider yok esasen. O halde sosyalist olduğunu öne süren gruplara bakayım. En kalabalığından..
Erdoğan: (Devamla) Fatih Sultan Mehmet, atamız ne demiş “Ormanlarımdan bir dal kesenin kellesini keserim.” Ona işler kolay. Nasıl yapıyordu padişahlar da dirlik düzeni sağlıyordu, odun keser gibi kelle
Erdoğan: (Devamla) Sonra efendim, biz bu Amerikalı yetkililerle görüşmelere başladık. Tabii Fethullah hocamızın mektubu da yanımızdayken çok rahatız. Laf aramızda o zaman paralel falan değildi, gayet üçgen bir
2. Melek: Beyler bu böyle olmayacak. Yeni bir yol deneyelim. Şöyle: Buradaki her üç şahsiyet de kendine bir lider seçsin ve onu konuştursun. Konuştururken kendi doğruları yönünde telkin
1. Melek: “Gezi” dediniz de, bu hadiseyi nasıl buluyorsunuz üstat? Hiç göz atma imkanınız oldu mu?
Karl: Heyecan verici olaylardı. Evet, katıldım üç-dört yerde, ülkede yakın tarihte böylesi yaşanmamıştı
1. Melek: Bay Karl, Lice’de iki kişi öldürüldü. Sahi, sizinkiler Kürt sorununda nasıllar?
Karl: İnadına en zayıf olduğum noktaları mı soruyorsunuz! Kemal beye sorun.
1. Melek: Ona da sorarız belki,
Celalettin: Tayyip Şenlik, sorumlu olmadığı halde sorumluluk duyar, Tayyip Erdoğan katliamdan sorumlu olduğu halde duymaz. İki çeşit insan varlığı yüzlerce yıldır sürer ve değişmez. Yazgımız budur. Yönetenler iyi
Karl: Paşa paşa! Gelip geçici başarılara tevessül etsem ben de kendimi başarılı sayardım. Sonunda siz de başarısız oldunuz. Zaten o yüzden burada toplanmadık mı! Ben temelli çözümler üstünde
Karl: Bırakın canım Kemal bey, benim amacım dünyayı değiştirmekti. Dediklerim çıkana dek kıyamet kopacak, takmışım o yönteme. Yazıklar olsun, açıklayıcı filozof derecesine düştüm ya, aşağılar dururdum adamları. Yuh
Kemal: Üstat, senin işçi sınıfı orada değil, burada değil; yok diyeceksin de dilin varmıyor... Bektaşi fıkrasına döndü işiniz!
Karl: Siz espri yapın... Kapitalizm... Kapitalizm çok şekil değiştirdi... İşçi
Kemal: Sizin adınıza kurulmuş devletleri sizin adınıza mücadele edenler nasıl görüyor, asıl bunu söyleyin o zaman.
Karl: Lafta mükemmel gören var, eleştirdiği halde destekleyen var, desteklemeyen de var. Bak
Kemal: Ya sosyalist devlette ne konumda sizin işçi?
Karl: Orada da makinenin parçası. Özne değil fiil. Sosyalist olmayan sosyalizmin karaktersiz parçası. O yüzden geçilemiyor benim adıma kurulan devletlerde gerçek
Karl: (Konuşmasını sürdürür) Denizanası benzetmesi yapmıştım ya işçi sınıfı için, kendi ortamları içinde de böyleler. Hangi ortam içindeyse o ortama dönüşüyorlar. İşçiler bizzat kapitalizmler, sistemin kendisiler. İşçi sınıfı
Kemal: Ama az önce siz itiraf ettiniz, sosyal sınıf teoreminizin çöktüğünü!
Karl: Sınıf teorimin çöktüğü falan yok. Sadece bu gerçeğin nasıl değiştirileceğini bulamıyorum. Haddizatında son senelerimde işçi sınıfından, insanlıktan
Karl: Geçende solcuların bir sitesine girdim, yapılan yanlışları anlatmaya çalıştım. Ne emperyalist uşaklığım kaldı, ne AKP yalakalığım, birileri de ulusalcı faşist dedi bana. Ama en ağırıma gideni neydi
Karl: Olguyu öncelikle ekonomik temelli görüyorum. Türkiye'de hırsızlık patlaması, terbiyesizlik patlaması yaşandığı doğru. Birazcık bakınız, bunun toplu olarak sistemden, tek tek bireyler açısından da çıkarlardan kaynaklandığı apaçık görünecektir.
Karl: Denizanalarını görürsünüz suda. Muazzam gizemli bir halleri vardır, başka bir dünyayı çağrıştıran olağanüstü güçlü şekilleri… İşçi sınıfını onlara benzetiyorum. Fakat…
1. Melek: İşçi sınıfını
Kemal: Sanki kapıda bekliyordunuz da, çağrılmaya hazırdınız. Bu ne çabukluk üstadım!
Karl: Hiç de sandığınız kadar heveskar değilim paşam, benim derdim bana yeter.
1. Melek: Sorumuza cevap veriniz beyefendi!
Karl: Vereyim.
1. Melek: Sizin seçme şansınız bulunmuyor paşam!
Kemal: Peki, ne yapalım, öyle diyorsanız öyledir. Fakat hiç değilse onu da sorgulayın burada. Veya ben birkaç soru sorabileyim.
1. Melek: Endişelenmeyin paşam!
1. Melek: Bu siyasi liderlerden korkulur. Konuşmasına fırsat verirsen bizi bile ikna edebilir. Bu böyle olmayacak.
2. Melek: Evet, zaten Araf’ta bile saflaşmış bunlar. Karşı taraftan birini çağıralım, bilirkişi
2. Melek: Suphi olayındaki gibi…
Kemal: Evet, Suphi olayındaki gibi. Suphi olayından dolayı ben kendimi suçlarım da, onlar kendilerini hiç suçlamazlar mı canım? Bir günde sildiler adamı, adını bile