Siyaset
BU MAÇI KİM ALIR?

Ne Olacak Bu Memleketin Hali Sorusundan, Ülkemizin Yarını Olur mu Sorusuna Deparlarken.
Sakince anlatayım gördüğümü. Bu maç ve maçın skoru sorunlarımızı çözmez, biliyorsun.
Vincent Abubakar gibi statta maç izliyoruz, tribüne çıkmışız. Gidişat gerçekten kötü, ezeli rakip sendeliyor, ama bizim takımın gücünden değil, rakip aşırı hayalci ve takıntılarına kurban gidecek, öyle görünüyor. Tüm kulübedeki idmansız yedeklerin ve pas yapmayı, gol atmayı bilmeyen sahadaki oyuncuların yüzü ekşiyor, acılı turşu suyu hepsinin AKciğerine kaçmış. Mirası üleşemeyip mahkemelik eden halaoğlu gibi davranıyorlar sana, oy ver ama gelme aman ha!
Dert değil, tribündeyiz. Cold Play’in dediği gibi don’t panic!
Yaş kırk olmuş, iki binlerin başında benim arabanın gaz pedalını sanayide ayarlattım, hız sınırlarını zorlayamam, frenler zaten çok sağlam. Bazen aklımdan geçiveriyor, belki diyorum, ama bil ki olmaz artık, gücünü gerçeklikten almayan hayallere bünyem alerjik tepki gösteriyor. Her yanım kurdeşen oluyor. Yaşlandım sanırım.
Ulusal marşımızın dediği gibi; Korkma!
MEYDAN ARTIK SENİN!
Seni tutan, engelleyen kimse kalmadı, koşabilirsin istediğin yere. İster gerçekliğe sür atını dıgıdık diye, ister hayallerine roketle, istersen faturalarını ödeyemeyen dükkânı batırmış orta sınıf Don Kişot gibi zavallı değirmenlere saldır ne diyeyim!
Gerçekler için yola çıktığını söyleyen “havariler”, kıyı köşe yetenekli aydınlardan çalıp, tribünden sahaya düşen, ne yaptığını zavallı ergenleri avlıyor, “Senden iyi oyuncu olur gel takıma oyna, afferin!’ diyor, nikotinden sararmış bıyıklarını ısırarak. Elemanın/başkanın üstünde zevksiz oduncu gömleği, arka fonunda genç ölenlerin resmi var.
Ha sen bunları zırt pırt söylersen, tekere çomak sokarsan, geliyor eski dağ kartalı şeygencin yumruğu ya da adresini gazetede basar sonra alçak puşt diye şov yaparız, seni seni vik vik vık vık! Yazık!
Ayılıkla suçlanırken ayı saldırısına maruz kalmak, harike! (Sözcüğü bilerek bozdum, takılma sen, aldırma, Çin Seddi'nden Adriyatik'e, Hıncal Uluç’tan Ahmet Altan’a dayanır sınırlarımız, hareket alanımız; lakin çikolata festivaline bilet kelle başı tam 34 indirimli 24 TL deyorlar. Belediye parkındaki potalara atış yaptık, moralimiz yükseldi. Şekeri azıcık bıraktık, eh sağlıklı hayat.)
Allah'tan uğruna her şey yapıldığı söylenen bin yıllık sistematik delirtmeye rağmen akli melekelerini koruyan halk, temkinli, SADECE BU MAÇTA hayalcilere, beceriksizliğe pabuç bırakmıyor, bırakmayacak görünüyor. Yani umudum GERÇEĞİ GÖRME İMKÂNI OLMAYAN AMA HİSSEDEN MİLYONLARDA.
Takım, fazla havaya girmese iyi olur. Ezeli rakip gibi hayal âleminde takılı kalır. #HAYIR sesleri küme düşme hattındaki takıma eyvallah değildir, kendinizi kandırmayın. İnsanların gidecek başka yeri kalmadı. İşlerin bu noktaya gelmesinde kısmen pay sahibi küme düşme hattındaki takımdır. Tüm sorunlar ortada duruyor, kimse oraya gitmek istemiyor. Oyuncular hep ben diyerek, kanatlardan hücum ederek orta sahadaki koca çukuru yok sayıyor.
Umut yaratma ve umut olma, işi sonuçta sahadaki oyuncuların. Yine yenilirseniz, bir yandan ağlayıp bir yandan da her yıl bıkıp usanmadan kombine bilet alan tribündekileri suçlamayın.
Ölüm ve hayat arasında saniyelerle sınırlı düşüncelerinizde acaba gırtlağımı sıkmayı bırakır mı diye umut etmeyin.
Gırtlağınıza sarılan elleri öperek kurtulamazsınız. Yapmanız gereken belli, yok illa o elleri öpeceğim diyorsanız dönülmez hataya girdiniz demektir.
Maç biter, tribün evine dağılır. Yeni maç kurulur mu, o da belli değil. Karşı takım güçlü ve ayakları yere değmiyor, çok kötü oynuyor, yeneriz belki, küme de kalır mıyız, kendine gelir mi takım, beyniyle oynadığı oyunu el ve ayaklarıyla da oynar mı belli değil. Ah ah!
İzmir otogarı. İçinde Muş'a, Diyarbakır'a, Balıkesir'e, Akhisar'a, Bolu’ya, İstanbul’a giden otobüsleri barındırıyor. Herkes kendi peronunda insanlar küme küme, bagajlarını teslim ediyor. Oğlum Muş’a gideceklerin peronu gösterip soruyor, neden ellerinde çuval var, kim bu acayip elbiseliler?
Sorularını duymamazlığa geliyorum. Oğlumun duyamayacağı şekilde mırıldanıyorum, onlar kardeşlerimiz.
İnan Sabırcan
Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.
arif yavuz aksoy 14.04.2017
genealogy'ye girmek istemiyorum. ama en azından Ömer Asım Aksoy ile akrabalığımızın bulunmadığını söyleyebilirim. bu arada, katkılarınızı bekliyorum. benim için stimulus oluyo. bu sayede epey kollateral ürün ortaya çıkıyo. a.y.a. kontrteşekkürsss
İnan 13.04.2017
Merhaba, Miyase Aytaç Yılmaz. Köylerde toprak, miras davasından konuşmayan, dedelerinden kalma bahçeyi bölüp yaşayan kardeşler dinledim ve gördüm, hiç biri hiç bir şeye muvaffak olamadı. Karakter yaratmak için deney yapmak isteyen varsa yapabilir, tabi denenebilir eğer başarılıysa karakteri dolduruyorsa . Alt sınıfların dizlerine sarılıp ağlamayı düşünmüyorum. Dizilere bakıyorum, eğer bu karakterler ölçümlere, deneylere göre yapılıyorsa bu karakterler deneysel ise yazık, yabancı dizi izlemekten başka çare bırakmıyorlar bize. Otogarda oğlumla birlikteydim, kayınvalidemi memleketine gönderiyorduk. Eklemeler doğal olarak yaptım, sonuçta mahkemede zabıt katibi değilim. Şimdilik deneye gerek yok, selamlar saygılar, çalışmalarınızda başarılar. İnan.
İnan Sabırcan 13.04.2017
Merhaba. Aprıl 5 dizelerine denk gelince, sizlerin yürüttüğü çalışmayı bildiğimden iletmiştim. 17-18 nisana denk gelmesi büyük tesadüf. Bir soru bu arada, Ömer Asım Aksoy ile akrabalığınız var mı? Soyadı benzerliği mi? Bende baba yadigarı Dil Gerçeği diye bir kitabı var, orada Güneş dil teorisi üzerine yazılar yazmış. Selamlar, saygılar, çalışmalarınızda başarılar.
Miyase Aytaç Yılmaz 13.04.2017
Merhaba; Ellerinde çuval olanlar kardeşimiz olsaydı eğer, "edebiyat" olmazdı. "İnan Sabırcan" imzasıyla yazan kardeşim yoksa siz de mi deney yapmaktasınız? Hani romancıların karakter yaratmak için şu günlerde merdiven yıkadıkları gibi! Ya da sinemacının vır vır konuşturduğu, alt sınıfın dizlerinde ağlattığı aydınları gibi! Saygılarımla.
arif yavuz aksoy 12.04.2017
hastayım. bu ilaç da beni biraz çarpıyo. galiba ondan, iyice Spock'laşıyorum. a.y.a. Mr. Spocksss, hatta robotsss
kaan arslanoğlu 12.04.2017
Yahu AYA'cım, Abrıl'ın Güneş D için örnek olmayacağını ben de biliyorum. Bu şaka idi. Bazen şaka için, bazen olta için, bazen kızıştırma için abartılı örnekler veriyorum, bazıları da saçma. Zaten Abrıl 5 orada yazıldığı gibi 17-18 nisana geliyor :)) SSS
arif yavuz aksoy 12.04.2017
Feysbuk'ta geçici gözüken bi arıza var. Oraya yazamadım. Kaan Arslanoğlu Abril 5'i alıntısını bu yazardan yapmış. O yüzden buraya yazmakta bi beis görmedim. Güneş Dil ile alakası yok onun. Abril 5'i (abrıl, ebrul) 1840'ta Rumi Takvim kabulü sonrası gelmiş bi ifade. Ve bilhassa 1876 sonrasında Rus işgalinde kalmış yörelerde çoğalmış. Aslında bugün 18 Nisan'a falan gelmesi gerekir. İlaç içtim. Kafam iyi. Siz bi kontrol edin. O 12-13 günlük fark başlangıçta Jülyen takvim hesabı ile işe başlamaktan. Sonra Gregoryen'e dönünce o kalmış olsa gerek. Neyse. Çok konuşurdum da... April Güneş için örnek olamaz. Aphro'dan, yani Afrodit'ten, yani Venüs'ten de gelmiyo. Ebru ne demek? Yağmur bulutu... a.y.a. gururla sunsss