İnsan Nedir? Vasat akla isyan notları

İnsan Nedir? Vasat akla isyan notları

Sanki her saat dünyada milyonlarca insan hemcinslerinin şiddetine maruz kalmıyor. Sanki kamil yaratıklar oturup çay içecek, bir yerlerdeki kötüler de görevliler tarafından kovuşturulup bertaraf edilecek. Kutsal kitaplar, kanunlar, gelenekler, eğiticiler öldürmeyeceksin, çalmayacaksın, şunu bunu yapmayacaksın diyor, binlerce yıldan beri. Malını biliyor tabii. Sanki bu denmiyormuş gibi, her yerde muhalifler yakılıyor, akıl hastanelerine tıkılıyor, azınlıklar kısırlaştırılıyor, bombalanıyor, yurtlarından sürülüyor, hapishaneler dolup taşıyor vs. vs. Sanki insanlık ilkel çağını geride bırakmış da ha bire iyiye gidiyor. Daha çook şaşarsınız çok. Ama daha da kızdığım şey, herkesin kendisini kamiller arasında görmesi. Pekiyi, tüm bu pislikleri kim yapıyor.


İçinde bulunduğumuz aşamada...

BAŞ SORUN İKTİDAR DEĞİL MUHALEFETTİR

Dandik muhalefetten pek memnun olan iktidara laf yetiştirmekle sonuç alınmaz... İktidarı dizginleyecek ve değişimi sağlayacak olan muhalefettir. Ama uzun süredir muhalefet diye bir şey yok. İktidardakiler perakende karşı çıkışlara sinirleniyorlar ama aldırmıyorlar. Bu nedenle çözüm muhalefet yaratmada ama henüz tek bir ışık görünmüyor.

.....

Bu arada çok acıklı olan, birçok insanın iktidara karşı gene ecnebilerden medet ummasıdır. Abdülhamit'e karşı İngiltere'den destek istemenin bedelini unutmak bir yana, bu son derece şahsiyetsiz ve soysuz bir tutumdur. Amerikalı bir zırtapoz gazeteci arada sırada RTE'ye laf söylerse bayram ediyorlar. Çakallar yesin sizin muhalefetinizi. Hakikaten çok sayıda cibilliyetsiz var. Ne kadar söylensek boş gerçi. Muhalefet ettiklerinizden daha alçaksınız. Daha ne diyeyim.

....

Bir hukuk devleti olmadığımız için iktidarın usulsüz ve tahripkar tasarruflarını engelleme kabiliyetine sahip değiliz. Ortada bir muhalefet gücü yokken perakende protestolar sadece iktidara yarar, çünkü var olan muhalefet potansiyelini küçük baloncuklar halinde iken söndürür. Parlamento dışı muhalefete gelince, neyi engellebildi ki. 3. Köprü'yü mu? Karadeniz'in tahribini mi? Kamu mallarının yağmasını mı? Laiklik karşıtı adımları mı? Komploları mı? Bedelli askerliği mi? Neyi? Neyi? Bağırıp çağırıp, biraz dayak yiyip oturmakla bi yok olmaz. Hele hele savaş yangını evimize ulaşmışken.

.....

Muhalefet yoksa, gülüp geçerler, küfredip geçerler, azarlayıp geçerler, vurup geçerler, aldatıp geçerler, bağırıp geçerler, dövüp geçerler, uyutup geçerler, illa ki geçerler.

.....

O halde... yapabiliyorsanız bir muhalefet gücü yaratın. Bu gücü engelleyenleri bir kenara süpürün yapabiliyorsanız. CHP'ye işbirlikçi ve kuyrukçu olmayan bir yönetim getirin mesela. Getirebilir misiniz? Hayır ise bunu nasıl yapacağınızı düşünün Ya da toplumcu bir muhalefet yaratmak için satılmış solcuların arkasına tekmeyi basın. Basabiliyor musunuz? Hayır ise onların ağına takılıp kalın otuz beş yıldır olduğu gibi.

.....

Bir muhalefet yaratamıyorsanız

Oturup ağlayın halinize ama çamur atmayın niye iktidarla değil de bizimle uğraşıyorsun diye. İktidarın eline oynayan sizsiniz. Ama bunu bile anlamaktan acizsiniz. Müstahaksınız diyeceğim, ama olan sadece size değil, tüm millete oluyor.

 

AF YOK!!!

Tanrım, malum kişilere o kadar kızıyorum ki, dönüp dolaşıp lafı onlara sokuşturmaktan kendimi alamıyorum. Ama yüzde yüz haklıyım. Hava bulutlu olsa onlara çatacağım, güneşli olsa gene onlara çatacağım. Kar yağsa, buz tutsa, kuraklıktan toprak çatlasa onlardan bileceğim. Parçalı bulutlu enfes bir hava olsa lafı gene onlara getirmenin bir yolunu bulurum. İnsanlığın önündeki toplumcu alternatifi yok ettiler. Yağmaya ve felakete mahkum bıraktılar. Ne yapsam hırsım sönmüyor. Bir gram bile azalmıyor.

Her gün onlara çatacağım. Salaklıklarını teşhir edip yerin dibine sokacağım. Aptallıklarını dünya alem biliyor olsa da, her gün yaraya tuz basıp tekrar kaşıyacağım. Faydası için değil, zararı için yapacağım. Mezara kadar... heyyooo!!!!

 

Kesikli ve yarım kalmış iç savaşlar dizisi mi?

TÜRKİYE İÇ SAVAŞINI YAŞADI MI, YAŞAYACAK MI, yoksa YAŞIYOR MU?

Her ülkenin iç savaşının farklı görüntüler verdiği, farklı cepheleşmeler yarattığı, farklı sorunları öne çıkardığını biliyoruz. Bunları güncel hale getiren krizler de farklıdır. ABD'de güney ve kuzey arasındaki doku uyuşmazlığı yaklaşık 25 yıl içerinde giderek derinleşen krizlerle kendisini göstermişti. İspanya'da ise hükümet darbeleri, halk cepheleri ve faşistlerin karşıtlığını büyük bir hızla derinleştirip 5-6 yılda savaş koşullarını olgunlaştırdı ama Fas'ın işgaline kadar giden bir geçmişi de vardır. Esasen her arka planın da bir arka planı olduğu için geriye gittikçe gidebilirsiniz ama bir yerde durup ayırmak gerekir. Örneğin Çin'de İç Savaşı güneydeki kurtarılmış bölgelere, sonra Şanghay ayaklanmasına, Japon işgaline, sonra Boxer'lara, sonra Taipinglere kadar götürmek pekala mümkün, en azından öğreticidir.

Pekala bizim durumumuz nedir?

1968'den beri yani 48 yıldır sürekli gerilim içerisinde yaşıyoruz. 1968-80 arasında on binlerce siyasi cinayet yaşandı. 1980'den günümüze, siyasi ölümler 50 bini aştı. Arkası kesilmeyecek. Yarım yüzyıl süren, 100 bine yakın insanın öldüğü olaylara ne diyeceğiz? Dönemleri ve olayların bağlantılarını nasıl kuracağız.

Bu topraklar Babai ayaklanmalarını, Moğol istilasını, Türkmenlerin Osmanlı ile ardı arkası gelmeyen savaşlarını, kızıl börklü Şii dervişlerin neden olduğu katliamları, Celali ve Suhte ayaklanmalarını, sonra etnik ayaklanmaları yaşadı. Kurtuluş Savaşı aynı zamanda "bir nevi" iç savaşa da sahne oldu. Bir yandan işgalcilerle, diğer yandan da işbirlikçilere ve gerici isyanlarla sürekli savaşıldı. Ama bu işte o "bir nevi" bastırılmış iç savaştı. Zaferle birlikte içteki hainlerin sesi kesildi ama sosyal sorunlar çözülmeden kaldı. Cumhuriyet karşıtı cephe bir süre geri çekildi sonra giderek yeni cepheler açarak taarruza geçti, nihayet insiyatifi ele aldı.

Bu durumda, bizde,

Kesikli ve çözülmemiş, yarım kalan iç savaşlar dizisinden söz edilebilir.

(1) 31 Mart darbeci-yenilik yanlıları ile emperyalizmin güdümündeki darbeci-gericilik çatışması olarak nitelenebilir. İsyan bastırıldı ama sorun çözülmeden "Büyük Savaş" başladı.

(2) Kurtuluş Savaşı da yarım kalan bir iç savaşa sahne oldu. Savaştan sonra cılız birkaç isyan girişimi bastırıldı.

(3) Etnik isyanların başında Kürt ayaklanmaları gelir. O dönemdeki ayaklanmalar bereket versin mevzi kaldı, ülkenin hiçbir yerinde destek bulamadı. 

(4) Yurttaşlık yükümlülüğünü kabul etmeyen aşiretlere karşı minik bir iç savaş sayılabilecek Dersim ayaklanması tenkili. Akabinde İkinci Dünya Savaşı, sonra çok partili rejim geldi. Muhalefet bir süreliğine sistem içi kanallara akıp güçlenmeye başladı. Arada tartışmalı 60 darbesi var. Hala tam aydınlanmış değildir.

(5) 1968'de, Soğuk Savaş'ın ülke içine taşınmasıyla başlayan ve 80'e kadar süren devlet güdümlü iç savaş. Bütün bu mücadeleler içerisinde biraz olsun sınıfsal motifler sadece bu dönemde göze çarpar ama gene de cılızdır.

(6) Üç darbenin sarstığı sosyal ortam, cumhuriyet karşı devrimi ve etnik bölücülüğün hortlaması için uygun ortamı yarattı. Soğuk Savaş sona yaklaşıyordu ama batılılar Asala ile ilk vuruşu yapıp bunu geri çekerken yerine PKK'yı ikame ettiler. Türk solu burada şaşırdı ve bitti.

İşte, Türkiye bir dizi yarıda kalmış ve sorun çözmemiş iç savaşı yaşadı durdu. Nesiller gelip geçti. Ne savaş ne barış durumunun devam ettiği bir sürekli buhran içerisindeyiz. İspanya ise paşa paşa iç savaşını yaptı, 1.5 milyon insan öldü, Franko ölünce de yeni uzlaşma oldu ve bitti, geçmişte kaldı, geçti.

Bizde bitmiyor.

Geride kalmıyor.

Kesik kesik yaşanıp durduruluyor.

Bu nedenle bitmiyor, bitirilmiyor.

Sürecek. Çatışmalar da sürecek, ızdırap da.

Yıllardır anlatıyorum, hala barış hayali görenler var.

Ne yapsam demiyorum, artık kendileri bilir.

 

YURTTAŞ OLMAK İSTEMEYEN ÇOĞUNLUK KİM?

Yurdumuz toprakları Roma-Helen uygarlıklarının önemli bir parçasıydı. Osmanlı atalarımız, ilk padişahlarımız, daha sonra özellikle devleti imparatorluk haline getiren Fatih, yeniden düzenlemeye çalışan II. Mahmut, Cumhuriyeti kuran Mustafa Kemal Atatürk bu batıcı geleneği ülke için tek çözüm gördüler. Yapabildikleri kadarıyla bu geleneğin kurallarını ve sistemlerini topluma empoze etmeye çalıştılar. Devleti işler hale getirip ahaliyi da yurttaş yapmayı amaçladılar. Her üçü ahaliden de, yerel mütegallibeden de direnç gördüler. Normaldir ama manidardır. Anadolu askerleri ve şehzadeler Bayezıt'ı Timur karşısında yalnız bırakıp sıvışırken, yanında sadece Sırp askerleri ve bir miktar kapıkulu kalmıştı.

Atalarımız bir düzen kurarken, bunu yukarıdan aşağı yapmak zorunda idiler. Ya devlet dağılacaktı, ya da hoşa gitmese de topluma yeni esvap giydirilecekti. Aşağıdan, ahaliden gelebilecek bir hayır yoktu. Kanunlar yukarıdan getirilecek, zabıta bunları uygulatacak, vergi ve asker toplayacaktı. Bunun için ahali hem devlete, hem de seçkinlere düşmanlık besledi. Tarih boyunca, yapılan her iyi şey için ahaliyle dövüşmek zorunda kaldık.

Anadolu ahalisinin çoğunluğu, yakın tarihte de yurttaş olmayı kabul etmedi, çünkü yurttaşlık kurallara uyma yükümlülüğü getirmekteydi. Halbuki vergi vermek, yağmadan vazgeçmek istemiyorlardı. Bu nedenle Cumhuriyet yönetimleri daima kurallardan taviz vermek zorunda kaldıkları gibi, halkın yağma hırsına dayanmak, seçim kazanmanın yegane ön koşulu oldu.

Ana mesele budur.

Geri kalan her şey bunun teferruatı olup, görüntüsü de çarpıtmadır. Etnik ve dini konular da bu özün etrafındaki ikincil meselelerdir. Hukuk devleti olsak bunların hiç birisi başımıza gelmezdi. Ahalinin büyük bölümü devlet kurallarını her fırsatta çiğnemiştir. Sayısız isyan hep bunun etrafında dönmüştür. Çoğu edepsizce yağmacıdır. Yeniçeriler, sipahiler ve leventler de eşkıyalarla birlikte yağmaya katılmışlar, devlet ve asiler iç içe geçip karışmıştır.

Devlet ahali üzerinde baskıcıdır, çünkü ahali yurttaş olamamış, yağmacı bir güruh olarak şekil değiştirip kalabalıklaşmıştır.

Sağcılık, solculuk, ilericilik, gericilik bu nedenle daima farklı şekillerde tanımlanmıştır. Devlete sahip çıkıp ahalinin yurttaş olmasını istemek kimilerine göre ilericilik, kimilerine göre gericiliktir.

Solcuların bir kısmı devlete sahip çıkarken, bir kısmı amansız devlet düşmanıdır. Hangisi solcudur, hangisi nedir, belli değildir. Rezillik diz boyu.

Son kırk yılda Roma-Helen geleneğinden uzaklaştıkça ahalinin ilkel yağması sınırsız hale geldi, hayatın her alanında kalitesizliğe mahkum olduk. En basit örnek arabesk müziktir. Seveni çoktur ama insan ruhunu bozan bir şeydir. Bunu anlamayan hiçbir şeyi anlamaz. Ahalinin peşinden gitmek de sadece felaket getirir. On milyonlarca yağmacı ile başa çıkmak çok zordur. Bu nedenle solculuk da tutmaz bizde. Ya devlet taraftarlığı, ya devlet düşmanlığı yapıp dururlar. İkisi de solculuk değildir. Ama bunu da anlayan kaç solcu var.

 

GÖRDÜĞÜM EN YAYGIN YANILGI

Her gün en az birkaç bin başlığı geçip, birkaç yüz yazının içeriğine bakıp (artık normalde bir-iki saniye yetiyor), içeriğinden yararlanacağımızı umduğumuz birkaç düzine yazıyı da okuyoruz.

Bunların tümüne bakıldığına, en çok göze çarpan ortak nokta şu:

İnsanlar, kendi türlerini, yani insan yaratığı gözlerinde büyütüyorlar.

Yazıların çoğu "şu nasıl olur," "bunu nasıl yaparlar," "bu kadarı da olmaz," vs. türünde şeyler.

E, ama hepsi oluyor, üstelik olanların onda dokuzu buzdağının görünmeyen kısmında.

Sanki insan kamil bir yaratık da, araya kötüler karışmış.

Ve daha ilginci, sanki bunları söyleyenler sütten çıkmış ak kaşık.

Yüz binlerce yıl ot, kök, böcek, leş yiyerek savanlarda koşturup duran, genleri şempanze ile % 99.5 ortak olan bu dengesiz yaratık, sanki birkaç bin yıl içerisinde vahşetten, hilebazlıktan, hırsızlıktan, kapkaççılıktan, merhametsizlikten kurtulup, ideal bir yaratık haline dönüşecek. Nerede öyle bolluk.

Sanki her saat, dünyada 200 insan, başka insanlar tarafından öldürülmüyor.

Sanki her saat dünyada 500 insan başka insanlar tarafından yaralanmıyor.

Sanki her saat dünyada milyonlarca insan hemcinslerinin şiddetine maruz kalmıyor.

Sanki kamil yaratıklar oturup çay içecek, bir yerlerdeki kötüler de görevliler tarafından kovuşturulup bertaraf edilecek.

Kutsal kitaplar, kanunlar, gelenekler, eğiticiler öldürmeyeceksin, çalmayacaksın, şunu bunu yapmayacaksın diyor, binlerce yıldan beri. Malını biliyor tabii. Sanki bu denmiyormuş gibi, her yerde muhalifler yakılıyor, akıl hastanelerine tıkılıyor, azınlıklar kısırlaştırılıyor, bombalanıyor, yurtlarından sürülüyor, hapishaneler dolup taşıyor vs. vs.

Sanki insanlık ilkel çağını geride bırakmış da ha bire iyiye gidiyor.

Daha çook şaşarsınız çok.

Ama daha da kızdığım şey, herkesin kendisini kamiller arasında görmesi.

Pekiyi, tüm bu pislikleri kim yapıyor.

 

Mehmet Tanju Akad


  • Gül T.

    Gül T. 04.05.2016

    Haklısınız aristonun çağdaşı da olabilirsin aynı anda başka şeyleri de kutsayabilirsin eksik oldu perinçek...Sosyalist mi dediniz? Ödep,he, ehp, vs ve kürt harektininden (geriye kim kaldı :)yoğunluğun yer aldığı bir oluşumda sosyalist olma iddası bile abesti iştigal.Ne bitmez mavaldır bu, sosyalist ezilen işçi sınıfı vs deyince akan sular duruyor değil mi?...Yaşasın sosyalist enternasyonal bloğumuz!Ha ayrıca bu kararı yine aldılar Hdp altında birleşelim dediler 1 -2 ay önce , son yaşanan devlet-pkk ortaklığı savaş üzerine sanki birleşmemişlerdi neyse bugün yine alırlar yarında... ama iyi olur birleşik olsunlar ki daha iyi anlayalımda daha çabuk uzaklaşalım

  • Ç.

    Ç. 04.05.2016

    Akad ile Perinçek'in siyasal olarak durdukları yer birbirinden farklı öncelikle bunu belirteyim. Arif Yavuz Aksoy zaten söylemiş. Haziran'a gelirsek Birleşik Haziran Hareketi(BHH) ile Haziran aynı. Birleşik Haziran Hareketi TKP(KP,HTKP,TKH),ÖDP,EHP ile dergi çevreleri tarafından kuruldu. Oluşumdaki özneler sosyalist odak yaratma iddiasıyla bir araya geldiler. Doğru hat örebilselerdi önemliydi. İlk hataları CHPli milletvekillerini BHH yöneticisi yapmalarıydı. Seçim sürecinde önce kendilerinde içinde olduğu CHP-HDP ittifakı önerisinde bulundular. Bu gerçekleşmeyince seçimlere girmeme CHP ve HDP'yi destekleme kararı aldılar. . Bu karar üzerine KP BHH'den ayrıldı. EHP'de HDP'yi niye desteklemiyoruz diyerek oluşumdan ayrıldı. 1 Mayıs'ta gördüğünüz Haziran flamalarına gelirsek onlar ÖDP'liler ile HTKP'lilerdi. Parti bayrakları yerine Haziran flamalarıyla 1 Mayıs'a katıldılar.

  • Gül T.

    Gül T. 04.05.2016

    Sayın Ç saolun açıklama yapın tabii.Konun yeri de bura değil .Çoğuna mesafeliyim artık eleştiriyorum.Sadece Hazirancılara değil ki aynı hepsi gözümde.Bu fraksiyonların vs. eşeysiz üremesi artık çok itici kimsenin bir yere gidebildiği, yol aldığı yok. Ayrıca kimi zaman örgütler bİrbirleriyle çekişiyor dertler başka başka.Bildiğim kadarıyla bunlar 1-2 gruptan kopup geldiler.Ama hemen hemen aynılar sanırım BHH ile ama adları farklı.Eksik yanlış değilse.

  • Ç.

    Ç. 04.05.2016

    Gül T. Haziran flamalı bir grup gördüm o ne ki :) yorumunuzdan BHH'yi eleştirdiğinizi düşünmüştüm. Bilmiyorsanız o gruptakilerin kimler olduklarını açıklayayım.

  • Gül T.

    Gül T. 04.05.2016

    Aynen Tufanı tuttum ben.Hiç olmadı, anladı anlamadı laf sokmaya falan gerek kalmaz.Devrik cümlelerden anlam çıkaramamak benim denize giremeyişiminden değil , plaja akın eden vatandaşların plajlarda devrik cümle kurmama ya da anlaşılmaz kinaye kullanmama düşünceliliği göstermemesinden dolayı olduğunu anlamaya çalışmayız ya da anlamaya gerek dahi kalmaz...

  • arif yavuz aksoy

    arif yavuz aksoy 04.05.2016

    holi meri, madır ov gad! akad'dan perinçek çıkartmak... oğ noğ! sayın halkımız plajlara akın ettiğinden beri vatandaşın denize giremediğine bazılarımız yeni ayıyo. az daha sabır. ya tufan, ya zombiler, ya da uzaylılar bu meseleyi kökünden halledecek. a.y.a. huzur sarkazm'dasss

  • Gül T.

    Gül T. 04.05.2016

    Yazının sanırım son 4 cümlesiden başka katılabileceğim bir yer yok.Sanırım Perinçeğin ofisinden kaleme alındı yazı.

  • arif yavuz aksoy

    arif yavuz aksoy 04.05.2016

    Sayın double gin with indian tonic, yazıyı okurken ben mi öyle sezdim bilemiyciğm tam, ama bence yazar yavaş yavaş kamil insan olmaya yaklaşmış ve Dr. Merkwürdigliebe'nin çözüm önerisini galiba artık sindirir hale gelmiş. Bi gugıllayın da görün. Bu arada John Wayne, pardon John Dennis ya da Denise de gelmiş. O da hoşgelmiş. a.y.a. kendisi de velkam beksss

  • Recep Cintek

    Recep Cintek 04.05.2016

    Yazınıza hak vermemek elden gelmiyor da sonuç olarak öneriniz nedir? Muhalefet yapmayalım mı? Ülkede gerçek solcu yok, gerçek muhalefet yok, gerçek yurttaş yok, gerçeğin kendisi yok... Asıl sorun bu durumlardan çıkışı sağlayacak kendi yaratıcılığımızı engellememizdir. Durumların rezilliğini ortaya koymak yetmiyor, değişikliğin yolları yaratıcılık ve umutla açılır. Rezillik diz boyu olsa da adım atmayı bırakırsanız yağ bağlarsınız, damarlarınız tıkanır. Her zaman yapacak bir şeyler bulunur. İnsan aşağılıktır ama yaratıcılığı benzersizdir. Hepimiz pislik olduğumuza göre birbirimize katlanarak yeni yollar bulacağız. Gelişmiş bir canlıya kolay dönüşülmüyor.

Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.